Manisa/Gümülceli Kasabasından bir hikaye...
Çarşıdaki camiden aşağı inerken, Nezih Abinin bakkalın alt tarafında o zamanın en teknolojik imkanlarıyla yapılmış,uzun tahta küreğinin olduğu,nohut mayasından yapılmış sıcacık taban simitlerinin pişirilip sabaha karşı servis edildiği ki; o zamanın en hızlı aracı olan karaçakan ile fidanlıklara satmaya götürülen sımsıcak simitlerin çıktığı,akşam üzeri şerbeti bal kıvamında taptaze şambali tatlısının düğünlerde kapış kapış edildiği,içinde en lüksünden kabaçalı ve dikenliçalı'nın yakıldığı bir fırındı Hamza Ustanın fırını....
Hamza Usta her Sabah bıkmadan Emektarı Ferhat Usta, Hanımı Hacer,çocukları İsmail,Kadir ve Küçük Zehra ile birlikte açtıkları fırında hararetli bir çalışmaya koyulurlar...Zehra'nın önüne koydukları oyuncaklarla bir köşede oynarken büyükler simit hamurunu yoğurup sabaha yetiştirmek için başlarlar gecenin 4'ünde...onların yaptığı bir ticaretten ziyade hizmettir halka,zira o simitler her sabah çıkacak ve halka sunulacaktır,bazı günler yorgun olur Hamza Usta pek canı istemez o gün simit yapmaya ama Hanımı Hacer;
" Hamzaaaa bu gida insan zabanan dikilirle gapıya,gak bakemm"der zorla kaldırır Hamza ustayı...
O simit fırını köyün bir imalathanesinden ziyade simgesi gibiydi;
-"Le Üsen nere gidiyon?"
-"Gadirin yanına gidiyom,Ferdi Tayfur dinlecez.."
-"Olum sabalen tütüne gitmicenmi sen?
-La yarım saat uyudukmu yete bize"
Sonra gider tarlaya Hüseyin ama eve gelip dizmeye başladı mı tütünü, iğneyi eline eline batırıp durur artık..
Böyleydi Hamza Usta'nın Fırını...
Bir simit fırını olma özelliğinin yanında aşık delikanlıların da toplanma mekanıydı...
Şimdilerde Hamza Usta da yok fırını da ama; anıları var,hatıraları var,içinde yaşanmışlıklarıyla uzun sohbetlerin yapıldığı herkesin en az bir kez uğradığı, o mekanla ilgili hepimizde mutlaka bir iz var..
Çarşıdaki camiden aşağı inerken, Nezih Abinin bakkalın alt tarafında o zamanın en teknolojik imkanlarıyla yapılmış,uzun tahta küreğinin olduğu,nohut mayasından yapılmış sıcacık taban simitlerinin pişirilip sabaha karşı servis edildiği ki; o zamanın en hızlı aracı olan karaçakan ile fidanlıklara satmaya götürülen sımsıcak simitlerin çıktığı,akşam üzeri şerbeti bal kıvamında taptaze şambali tatlısının düğünlerde kapış kapış edildiği,içinde en lüksünden kabaçalı ve dikenliçalı'nın yakıldığı bir fırındı Hamza Ustanın fırını....
Hamza Usta her Sabah bıkmadan Emektarı Ferhat Usta, Hanımı Hacer,çocukları İsmail,Kadir ve Küçük Zehra ile birlikte açtıkları fırında hararetli bir çalışmaya koyulurlar...Zehra'nın önüne koydukları oyuncaklarla bir köşede oynarken büyükler simit hamurunu yoğurup sabaha yetiştirmek için başlarlar gecenin 4'ünde...onların yaptığı bir ticaretten ziyade hizmettir halka,zira o simitler her sabah çıkacak ve halka sunulacaktır,bazı günler yorgun olur Hamza Usta pek canı istemez o gün simit yapmaya ama Hanımı Hacer;
" Hamzaaaa bu gida insan zabanan dikilirle gapıya,gak bakemm"der zorla kaldırır Hamza ustayı...
O simit fırını köyün bir imalathanesinden ziyade simgesi gibiydi;
-"Le Üsen nere gidiyon?"
-"Gadirin yanına gidiyom,Ferdi Tayfur dinlecez.."
-"Olum sabalen tütüne gitmicenmi sen?
-La yarım saat uyudukmu yete bize"
Sonra gider tarlaya Hüseyin ama eve gelip dizmeye başladı mı tütünü, iğneyi eline eline batırıp durur artık..
Böyleydi Hamza Usta'nın Fırını...
Bir simit fırını olma özelliğinin yanında aşık delikanlıların da toplanma mekanıydı...
Şimdilerde Hamza Usta da yok fırını da ama; anıları var,hatıraları var,içinde yaşanmışlıklarıyla uzun sohbetlerin yapıldığı herkesin en az bir kez uğradığı, o mekanla ilgili hepimizde mutlaka bir iz var..
0 yorum